24 Haziran 2013 Pazartesi

Mezuniyet Balosu..


4 yıl geçti ve ben mezun oldum..



Balomuzu Ürgüp Turban Otel'de yaptık. Havuz başında küçük, keyifli bir gece oldu.




O Ses Türkiye yarışmacılarından Arzu Akdaş coşkusuyla gecemize renk kattı :)


Bizim tayfadan şıklık yarışı :)


Eksik kalmadım tabi :)


Uyumlu olsun diye onca zaman arayıp bulduğumuz ayakkabılar da güme gitmesin dedik :)


Ortadaki dore-beyaz benimki..


Ve benim elbisem..


Çantayla ilk ve son görünüşüm :)


Balık formunda lacivert-beyaz bir elbise tercih ettim. Aklımda straples bir elbise almak vardı ama bunu görüp çok beğenince daha fazla aramadım.


Duruşunu, kuyruğunu her şeyini çok sevdim ♥




Gecenin devamında rahat etmek adına üstü transparan mini bir elbise giydim.



Bittiğine inanmak zor.. Belki de bu yüzdendir ki arada bir açıp bakıyorum öğrenci bilgi sistemine..



Darısı başınıza..


..Kisses..

3 Haziran 2013 Pazartesi

Direnişe En Yaratıcı Destek - Kelime Oyunu


İhsan Varol koçsun koç..

Bu öfkeyi kim mi yönetiyor?

PINAR ÖĞÜNÇ


Bu öfkeyi kim mi yönetiyor?

Ülke fokurduyor, hâlâ komplo arayanlar var. Türkiye'nin 'görünmezleri' gazla birlikte başka bir şeyin tadını daha biliyor artık.

Cumartesi günü Ortadoğu Kadın Konferansı için gittiğim Diyarbakır’dan dönerken, uçağın camından Taksim’i arıyordu gözlerim. Gezi Parkı’ndan polisin çekilip insanların meydanı doldurmaya başladığı sırada bakmıştım son kez Twitter’a. Günlerdir haber kaynağı, dayanışma istasyonu olan ‘baş belası’ Twitter’a. Halk Taksim’e gidiyordu ama sonrasında her şeyin olabileceği bir zaman aralığıydı. Alçalırken gerçekten Taksim’i gördüm. Bilmem kaç feet yukarıdan bir insan seli, akşam güneşiyle aydınlanmış, görünüyordu.

Yaşadığım semt Beşiktaş’a vardığımda, direnişin kaçıncı gününde ancak gönül indirmiş anaakım kameraların hepsi Taksim’deydi. Beşiktaş ise yangın yeri... Atılan gazın sıklığından havada bir biber bulutu asılıydı. Taksim’den çekilen polis, sanki bunu yenilgi gibi algılamış, tam ‘halk için emniyet’ sloganına yaraşır biçimde gazlıyor, suluyordu. Aynı saatlerde Ankara’da da durum farklı değildi.

1 Mayıs’ı andıran bir Beşiktaş’tı ama tam da değil. Barikatların arkasında tanıdık esnafla selamlaşılıyor, yüzünü marketten bildiğim kadınlar el edip apartmanlarına alıyordu gözü gazdan kapananları. Her apartman girişinde açık büfe gibi süt, sirke, limon, su... Misafir gibi, akraba gibi ağırlıyorlardı. Hatta bir apartmanda sirkeli suyu içmemiz gerektiğini sanarak plastik bardaklara ‘kokteyller’ hazırlamıştı bir kadın. İkram ederken “canım bak, sirkesi az gelirse ekleyeyim” diye bile önerdi.

Kimsenin askeri olmayacağız

Demokrasiyi sadece sandıktan sandığa tezahür eden bir cimnastik hareketi sananlar bir süredir halkın bir kısmının kendini ne kadar görünmez hissettiğinin farkında değil. Görmezden gelmek ağır bir küfürdür. Bağırsa sesi çıkmıyor, varlığı hiçbir hükümet politikasını değiştirmiyor. (Şimdi sıra bizde diyorsanız o ayrı.) Özellikle 1 Mayıs’tan beri bilhassa düşmanca da susturuluyor o kesim. Sonrasında Taksim’e çıkan 10 kişiye bile nasıl yoğun gaz sıkıldığını görmedik mi? Solcu gençlerin dövüldüğünü?

Öyle bir noktaya geldi ki, tıpkı alkol meselesi için lafı dolandırmadan “Evinizde için, ona karışmayız” dediği gibi, Başbakan kendisine oy vermeyen herkesi evine davet etti aslında. Eylemini evinde yap; istersek her eve ağaç da verecekmiş, bunu da söyledi.

Bu yazıyı, görünmezleştirilen o kitlenin kazandığı Gezi Parkı’ndan yazıyorum. İnsanlarda hiç görmediğim bir mutluluk var; gerçekten. Twitter’da otomatik aramaya ‘asker’, ‘darbe’ yazıp dakika başı müstehzi darbecilik Tweet’leri atanlar, evet ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diyenlerle, ‘Kimsenin askeri olmayacağız’ diyen binlerin bu tuhaf buluşmasını anlayamazlarsa, itibarı yiten bu halk hareketi değil, kendi siyasi analiz kabiliyetleri olacak. Parkın girişinde ters dönmüş polis arabasına bir müzedeymiş gibi bakan, önünde poz veren insanların günlerce ciğerlerine çektiği o kadar gazdan sonra nasıl bu hale geldiğini anlamayanlar, yanılacaksınız. 46 şehirde destek eylemleri olurken, bir ülke fokurdarken ‘üç-beş çapulcu’ klişesine sığınanlar, siz kaybedeceksiniz.

Yeni Şafak dün manşetinden ‘Bu öfkeyi kim yönetiyor?’ diye sormuş. Çok açık değil mi, Başbakan yönetiyor, hükümet yönetiyor. İdeolojik olarak yan yana gelemeyecek milyonlarca insanı kim yönetebilir? Buradan darbe çıkmaz ama gerçekten bir örgüt de çıkamaz.

Bu ‘patlama’, hayatında eyleme gitmemiş birçok insanı sokağa döktü, gerçekten bir halk, Başbakan marifetiyle beş günde radikalleşti. Bu öfkeyi anlamazsanız siz kaybedersiniz. Çünkü birçok insan biber gazıyla birlikte, direnişin tadını da öğrendi. Kürtlerin o çok iyi bildiği şeyi.
Bu insanlar direnince ‘görünebildiğini’ fark etti. Bunu onlara unutturamazsınız.

PINAR ÖĞÜNÇ

Türkiye / 03/06/2013

1 Haziran 2013 Cumartesi

“Eeeah yetti beaaa!”


Bu yazı yazılırken olaylar hâlâ devam etmekte. Az önce Teşvikiye Caddesi'nden yüzlerce üniversite öğrencisi yürüdü, millet kaldırımlardan, dükkanlarından çıkıp pencerelerinden sarkıp alkışlıyor! Dayanamadım pazar yazımın bir kısmını şimdiden paylaşıyorum....


Gezi Parkı'nın tercümesi: “Eeeah yetti beaaa!”

Şehrin ender yeşilliklerinden birinin duman edilip, Topçu Kışlası çakması bir rezidans-alışveriş merkezi yapılmasına direndi şuurlu İstanbullu. Gitti, sakince, kibarca, silahsızca nöbet tuttu.
E niye saldırdınız onlara kardeşim?
Parkı korumaya yönelik bir eylemdi. Ama son dönemin duygusal birikimi ve polisin saldırgan tavrıyla büyüdü, yayıldı, bir kırılma noktası olmaya gidiyor.
Mizahçının antenleri açıktır. Şimdi yazacaklarımı, AK Parti'nin akıllı başlı insanları okusun:
Bakın kardeşim, millet çok sıkıldı! Otoriter tavır artık kristalize oldu, kafamızın üstünde sallanıp duruyor! Halka vergisiyle verilen hizmetleri, devlet tiyatrosuydu, şehir tiyatrosuydu, parktı, bahçeydi, kafanıza göre halktan geri alıp duruyorsunuz!
Saygı göstermiyorsunuz, dinlemiyorsunuz kardeşim! Tek manevi değerimiz İslam değil, anlamak istemiyorsunuz! İslam'ın yanında, cumhuriyet de, mili bayramlar da, Atatürk de, yaşam tarzlarımız da, sadece anayasal bir ilke gibi görünen laiklik bile milletin manevi değeridir! Çünkü özgürlüğü, ümmet değil millet olmayı, birey olmayı, hakkı hukuku, adaleti, hayatını istediği tarzda yaşamayı, kadın haklarını, eşitliği, pozitif bilimi, aydınlığı sembolize eden kelimelere dönüşmüşlerdir! “Laiklik”, trafikte biriyle kavga etsem, o beş vakit namaz kılıyor ben kılmıyorum diye hakimin onu haklı bulmamasının garantisidir mesela! Hayata dair, gelecek umutlarına dair, “kalbi duygular”dır artık bu kavramlar!
Bunu fena halde gözden kaçırıyorsunuz!
Alkol malkol derken özgürlüklere çatır çatır müdahale ediyorsunuz, “Ama..” diyene basıyorsunuz gazı! Ve “Biz yaparız, kimseyi de takmayız” diyorsunuz!
“Sizin alınız al, inandım, sizin morunuz mor, inandım, ama benim dengemi bozmayınız” yav!
“Gezi” eyleminin temel meselesi ağaçlardır. Ama eylemin büyüyüp yayılmasındaki sivil ve duygusal altyapının tercümesi şudur: “Eeeah yetti beaaa!”

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...